Kayıtlar

İzzar

 Kötücül bir demon ve onların arasında ki mücâdele edilmesi en zor olanıdır derler. Orta Doğu ve Kuzey Afrika'nın belli bölgelerinde bilinir vaziyettedir. Mısır'daki Sina Çölü'nün kayıp olan bir kısmı vardır ki, dünya dışına açılan boyut kapılarından biri buradadır. O kayıp bölgenin adı Azbunnizâr'dır. Kendisinin ikâmet ettiği yer burasıdır. İnsanlara tebelleş olduğu vâkıalarda sabittir. 'Dehşetin Sol Eli' derler ona ve çok az insan onun şuuru parçalayıcı etkisinden kurtarılabilir. Bir insana musallat olma şekli oldukça habisçedir. Çölde yahut şehirde yaşasın onun için hiç farketmez. Her zaman gecenin silik ve ürpertici bağrında kurar tuzaklarını. Vâkıa odur ki, Fas'ın güney köylerinde İzzar'ı gördüğünü iddia edenler olmuştur. Çoğunun aklını yitirdiği ve küçük bir kısmının ise artık insan içine çıkmadığı söylenir. Hikâye şöyle ki, "Ahva Tubyan adında gezgin bir hacı Vad'ûl Merteb denilen bir bölgeye giderken, İzzar onun yolunu kesmiş. Ona bir de

Cazu Gerdanlığı

Yakutistan sınırlarına yakın bir köyde Cazu Gerdanlığı adında bir mücevher bulundu. Dukha Türkü bir çerçinin eline geçmiş. Arkeolog arkadaşım Aka, bu gerdanlığı doğrudan Hokand Üniversitesi'nin bünyesinde bulunan müzeye teslim ettiğinde heyecandan kalbi çıkacak gibiydi. Başına bir şey gelecek diye de hayli ürkmüş olacaktı ki bana "Bindiğim trende beni birkaç kere rahatsız ettiler." dedi ve yolculuğunu daha fazla anlatmak istemediğini dile getirdi. Dukha Türkü o çerçiyi bulmak için Yakutistan tarafına geçme arzusunu içimde hissettiğimde bu konuyu Aka'ya açıp açmamak konusunda hayli kararsızdım çünkü arkadaşım bu meseleyi her imâ etmeye kalktığım sırada konuşmak istemediğini söyledi. 

Gadilath Efsanesi

  Gadilath Gamlıruhlar Çukuru'nun ilâhi bezginliği üzerine çöken Gadilath, tir'nan iblisinin karşısına dikilmesiyle yüzü iğrenç bir çarpılma yaşadı. Ağzından dökülen ateşten salyaların yere düşmesiyle çıkan ince ses bütün çukurun duvarlarını yalayarak yankı yaparken istifini bozmadan ilk hamleyi iblisin yapmasını bekledi. Ve işte ilk hamle geldiğinde yerinden fırlayan savaşçı, çift ağızlı baltasını savura savura bir rüzgâr dalgası çıkardı. Rüzgârın şiddeti kaba bir uğultu hâlini aldığında daha ne olduğunu bile anlamayan iblisin bedeni ikiye bölünüp yere düştü ve külleri boşlukta savrularak yok oldu. Güçlü bir rüzgâr büyüsüyle kutsanan baltanın her bir yanına işlenmiş kadim rünler parıl parıl parlarken Gadilath yüzüne haşin bir tebessüm yerleştirdi. "Oir Molac! A liavi mai Karakh!"  "Oir Molac! Karakh'ın ışığını üzerimde parlat! İlâhi Nâralar ve Eskilerin Nefesi Bol Kach'ın kutsal kitabında yazanlara göz gezdiren rahip, savaşçının kendisini süzdüğünü görün

Orta Turan Hikâyeleri

Süreksiz bir karanlığın bağrına doğru koşturan atlılar, engin ovaların ve dahi salkım saçaklar gibi yeryüzünün damarları hükmünde kol kol ayrılan On Ay Nehri'nin serin sularının çok daha ötesindeki topraklara kadar gelmişlerdi. Kutsal Akşamın Gök Kapıları önünde yakılacak ateş, Ay Tanrısı Göklerbaba'ya sunulacak ve peşinden de nehirde yakaladıkları avları Tanrıbalık Yonshido'ya sunduktan sonra üç gün esrik bir hâlde tefekkür orucuna yatacaklardı. Söz konusu ibadet ki, bütünleşik varlığın, iç ve dış yüze olan temasının akabinde hasselerin de kaybolarak Tangralla denen seviyeye geçebilmek ve sır idrakini deşeleyerek yaşamaya değer bir hayatın ruhî sıçramasını yakalayabilmekti. Bu eğitimi Rashnipur'da yaşayan Gölgesutra üstadı Bagaharva'dan almışlardı.

Caz'elath

"Hadelard, uzun yürüyüşünü sonlandırdığında gücün özüne artık ulaşabilmişti. Ölümtortularının izini beş yüz yıl sürdü. Kayıp Urun bulaşmış olduğu her hastalıklı deliği temizlemiş ve gözlerinin değdiği her düşmanı ezip geçerek kendinden olan bütün ruhları onurlandırmıştı. Caz'elath'ın gururlu neferleri arasında yerini aldığı vakit kendi ruhunu da Thertaralla'da bir tahta lâyık buldu. Kızıl Emuril'in saadetine ulaşmaya başlıyor. Daruz Reb'ab içlerinden çıktığı bu yolculuğun eziyet veren tarafını geride bırakmak başka bir başarının anahtarı. Suratsız toprakların çocuğu Hadelard'ın artık ölmesi gerekiyor. Elinde tuttuğu özlerin her birini yutarak bir hayal sütununa dönüştü. Ve işte şimdi başka bir kahramanın rüyalarına erişmek için hazır bekliyor."                                -Caz'elath Kahramanları Tarihi-
 Karanlığa gömülmüş salonun ortasında, büyükçe duran yarı parçalanmış bir tahtın üzerinde hareketsizce duruyordu. Ağır ağır alıp verdiği nefesi, yanmış kolonlara çarparak tavana doğru uğultular hâlinde yükseliyordu. Kanlara bulanmış olan Yetki Tâcı, ayaklarının ucunda bir katliam mümessili gibi ona bakmaktaydı. Zira o taç hem katilin kendisi hemde değildi. Zihin bulanıklığı içinde ve kırılan parmak kemiklerinin acısıyla teri alnından uzunca bir yol çizerek, yerde pıhtılaşmış olan kanın üzerine düştü. Yavaş yavaş yerinden doğruldu ve kalktığında belinden gelen çıtırtılar yeni kırıkların habercisiydi. Zar zor da olsa ilk adımını tahtın eşiğinden attı. Attığı her adımda beynine bir bıçak gibi saplanan ağrı yüzünden gözlerini acıyla kapatmak zorunda kalıyor lâkin yürümeye devam ediyordu. Salonun yıkılan duvarları arasından esen sert rüzgâr, kırık kemikleri üzerinde dans ediyor ve onun daha fazla acı çekmesini sağlıyordu. Tavanda asılı olan yaldızlı iki uzun flamanın ucundan akan kan etrafa

Greivon

Usta Kütüphaneci Greivon'un hikâyesi... Eski zamanlarda insanlar her zaman okurdu çünkü yazılan her şeyin bir değeri vardı. Rashath denilen bölgesel teşkilatlarda görev alan Başkütüphaneciler -kendi aralarında birbirlerine Kethhuda derlerdi- görevleri gereği insanlarla birlikte çeşitli festivallerde buluşur ve Saîfelmerâs denen bir tür ibâdet gerçekleştirirlerdi. Yılda bir kez olan bu genel ibâdette herkes Başkitap diye bilinen ve yeryüzünde yazılan ilk kitap olduğu varsayılan Pahârg'ın bir kopyasını okurdu. Kitabın orijinal yazımı ise kayıp olduğundan ötürü sadece dilden dile aktarılmış ve çok sonraları yazıya geçirilmişti. Kimin yazdığı ise muammadan öteye geçmeyen bir durumdu. Çoğu bilge Kethhudalara göre kitap kendisini var etmişti. Hiçbir insan eli onu yazmamıştı. Pahârgmeion dinî işte böyle çıkmıştı ortaya. Tüm kütüphanecilerin mensubu olduğu yegâne tarikat ve din. Halkın ağzında onlar kitaba tapanlardı. İlkyazılmış'a.  Buruk yürekli ozanlar telli çalgılarıyla bütün m